9 Nisan 2023 Pazar

Nereden başlayacağımı bilemediğim  bir noktadayım. ama yine burada olduğum kesin.

Yazıyorum işte. Aftersun'ı izledin ilk önce. Seni çok etkiledi. Her zaman oralarda bir yerlerde olan babanın, aslında bu kadar olmaması seni üzdü. Her zaman oralarda bir yerlerde olan annenin, aslında nerede olduğunu bilmemek seni üzdü.

babanla olan anılarının korku ve kaygıyla dolu olması seni üzdü. o rutubet kokulu soğuk evlerde sürekli aşağılanmış olmak, anlaşılamamış ve hep yalnız hissetmiş olmak seni üzdü. o sıcak ısıtıcı güneşin altında, seni anlayan ve anlayabildiğin, seni kabul eden ve kabul edebildiğin, sana içten sarılabilen ve bu sevgiye karşılık verebildiğin bir insanın olmaması seni çok üzdü. kimsenin okumayacağını bildiğin halde bunları yazarken bile suçluluk hissetmen de seni üzüyor. ama sen henüz bir çocukken babanın nasıl gülümsediği hatırlayamamak kadar değil. annenin kaygılarını, yalnızlığını, verdiği kararların altında yatan nedenleri anlayamamış olmak kadar değil. sevgiyi ve samimiyeti, şefkati ve aşkı, gözlerine içtenlikle bakan gözleri aramak, 30 sene boyunca, seni üzdü, seni yordu, seni umutsuz bıraktı, seni kaçırdı, seni

30 yaşında ailenden hiç kimseye içten bir şekilde sarılamamak ve o sıcaklığı hissedememek seni üzdü güzelim ya. gerçekten üzdü seni. köksüz hissetmek, yersiz hissetmek, bir kalpte yerin, değerin yokmuşçasına yaşamak. peki ben diğerlerine ne kadar veriyorum bu değeri

sanırım en çok yaralayan da, tüm bunların aslında mümkün olduğunu bilmek. sarılabilirdin, gözüme bakabilirdin, bana içtenlikle gülümseyebilirdin. kendini zorlayabilirdin. bunu sen de yapabilirdin, bunu onlar da yapabilirdi, keza ben de. bu sevgisizlik zincirini kırabildim mi, kendimi başarılı hissetmiyorum bu konuda. kardeşimi seviyor muyum, sevgimi görüyor mu. sevgimi hissediyor mu. ona en son ne zaman sarıldım. anneme en son ne zaman teşekkür ettim, ne zaman minnetimi ilettim. sadece benden nefret etmesi için elimden geleni yapıyorum gibi bazen. beni sevmesin istiyorum. ya da bugünkü sevgisini kabul edesim gelmiyor. çünkü 30 yaş artık geç bir yaş. değil mi? bunu yazarken bir yandan değil gibi hissettim. Ama öfkeliyim işte, neredeydin, oradaydın bu arada biliyorum, hep oralarda bir yerlerde arkamı kolladın. ama duygusal olarak neredeydin. neden şehir, ülke değiştirirken dahi hala sarılmayı karşılıklı olarak reddediyoruz biz. sadece olmuyor işte

birine sarıldığımda boş bir teneke gibi hissediyorum. kemiklerimle sarıldığım kişinin ciğerini sökecek ya da kalbini delecekmiş gibi hissediyorum. birine sarıldığımda sanki kendimi izliyorum ve artık orada değilim gibi. evet her türlü sarılmadan bahsetmiyorum ama, bilmiyorum işte. neyse ki iyi rol yapıyorum. hep öyleydim.

güzel hissetmemek de keza. seni üzdü. bunu biliyorsun


bugün biriyle tanıştım. 20 yaşında güzeller güzeli, aslında tabiri caizse feleğin çemberinden geçmiş ve de geçmekte olan seksi bir genç kendisi. iyi de vakit geçirdik, biraz talepkar bir tip. 1.5 aylık şımartılan ve göklere çıkartılan bir ilişkiden sonra bana nasıl onlyfans açtığını ve eskort olmaya karar verdiğini anlattı. sonrasında aramızdaki duygusal çekime kapılarak beni gece evinde kalmaya davet etti. garip ama o çocukta da kendimdeki küntlüğü gördüm. evet duygular vardı, ama duygular odada değildi. onu kendime benzettim demiyorum, çünkü ben 20 yaşında da o kadar güzel ve alıcı değildim, ama aynı aptallıklar işte.

gariptir. benden hoşlanana üzülüyorum biliyor musun. ben hissetmiyorum. hissediyorum ama sanki gerçekten hissetmiyorum. uğraşmak istemiyorum aşkıyla meşkiyle. hevesim gerçekten yok. geçenlerde 4-5 yaşlarında bir çocuğu olan boşanmış biriyle tanıştım. ve aramızdaki uyum gerçekten çok şaşırtıcıydı. duygularını, kendini, sıkıntılarını o kadar anlatmayı başardı ki bir seks date'inde, etkilendim. seks de iyiydi. 10/7 rahat. bir kez de dışarda görüştük. bu adamla birlikte olursam bunun beni üzeceğini biliyorum. bana çocuğundan fazla ilgi göster diyemem, bunu talep edemem. ama boş bırakılmaya da gelemem.

Aren. 2011 senesinde yine bir internet sevgilim ismimin anlamını sorduğunda kum tanesi anlamına geldiğini söylemiştim. aren, parlak kum tanesi, elde tutmanın ne kadar güç olabileceğinden bahsetmişti. o çocukla sevgili falan olma hayalleri kuruyordum o sıra. ne saçma. velhasıl, sanırım bu ada yakışır biri oldum. 


küçük kız sordu, sen 11 yaşındayken şimdiki yaşında kendini nasıl görürdün diye. kesinlikle böyle görmezdim. böyle olacağını tahmin etmedim, gerçi bir planım da yoktu. ama sanki gerçekten çok daha güzel, vücudu 10 numara, çok geniş arkadaş çevri ve dostu olan falan biri olacağım diye düşünürdüm. kendimi güzel ya da yakışıklı hissetmiyorum, vücudum bence 11 yaşımla aynı, sadece büyüdüm, çok fazla arkadaşım var ama onlarla da o yakın sıcaklığı hissetmiyorum. sanki hep biraz dışardayım gibi. sanki hep garip şeyler konuşuyorum ve ortamda bulunamıyorum gibi. kendimi bir gruba ait hissetmediğim bir dönem sanırım.

after sun. which sun. nedense aklıma 2010'da ayna karşısına geçip hayaller kurmalarım geldi. sonra komik biri olmaya başladım işte. bu kadar saçmalıkla baş edemezdim, hepsine gerçek bir cevap veremezdim.

bu gecenin biraz daha uzun sürmesini isterdim.





11 Aralık 2014 Perşembe

geçmiş ve geçecek yazlar üzerine

Düşünüyorum da, bu yazım ne kadar dolu ve bir o kadar da boş ve stresli geçmiş.
Zaten okulum çok geç bitti. 24 haziran.. şaka gibi bir tarih.geriye temmuz ve agustosum kalıyordu. eylülde tekrar başlıyordu okulum. zaten ağustosta iki haftalık ilk iş deneyimimi gerçekleştirdim.
fotoğraf, çeşmedeki dansçı arkadaşımla. sanırım best part of my summer. Kızcağız Martha Graham Companyde o kadar yıpranmış kı. Ama gösterisini kaçırdığım için çok mutsuzum. "çalışıyordum ya ben hani."
ha birde çınarcıkta 2 günlük bir kaçamağım oldu. bir de sakaryada.
düşününce bir şeyler çıkıyor aslında. hum. bir de tekirdağa gitmiştim. hum hum humm.. bu yaz kamp yapamadığımız için biraz üzgünüm. kamp yaptığım kız arkadaşımın erkek arkadaşı tamlaması sorunsalı.

kendimi sanki bütün yaz bir şeyler aramış fakat bulamamış hissediyorum.

sürekli bir şeylerin seks ve şiddet üzerine kurulmuş olabilitesi.

tenimle ilgili sorunlar yaşıyorum şu günler. ve sürekli saçlarımla oynuyorum. şu an oturduğum masa iki pencereye bakıyor. birinden baktığımda  gökyüzünü mavi görürken diğerinde gri.
sanırım almanyanın kendisi gibi kasvetli havası psikolojimi etkiliyor.

öyle bir sahilde olmak istiyorum ki kum yakmasın güneş yakmasın, ama sıcak olayım ve huzurlu.

sanırım en büyük sorunum tam bir plan yapma meraklısı olup, hepsini tam anlamıyla gerçekleştirememem. gündelik yaşamda planlara bağlı kalmaktan nefret etmem.

sanırım daha da büyük sorunum, aslında sorunumun ne olduğunu hiç bir zaman anlayamam.
sanırım sanırım sanırım sanmak san.

9 Haziran 2014 Pazartesi

son yazımın üzerinden sonra ilk defa 30 mayıs günü saat 19.30 sularında birinin önünde ağladım.
ama belliydi biliyor musun.
doluyon bazen be.

bazen kendinden emin olamıyorsun. ama bir o kadar da eminsin. sorun karşındakilerde mi.
ya seni anlamazlarsa. mı dersin ? ya dersin ya demezsin.
yapmacık gülebilirsin. ağlayabilir misin ? neden olmasın.

bazen çok korkuyorsun. belkide cesaret etmeye üşendiğin için.
sorun sende. değil mi.

16 Ocak 2014 Perşembe

bu bir bilinç akışı tekniği deneme yazısıdır

Hala öyle miyim düşünüyorum ve bazen üzülüyorum açıkçası bunu yaparken ve aynı zamanda kapılar açılıp kapanırken şuursuzca alt katta kalan mültecilere gidiyor aklım metro beklerken ve kızıyorum diyorum ne bok işiniz var ki zaten burada sinirleniyorum bazen dişlerimi bile fırçalamayı unutmak istiyorum sırf bu yüzden konuşmayı unutuyorum o sırada gözlerim doluyor tam da istediğim o falezde sende bilirsin belki o falezi o hayalimdeki falezlerden birinde işte tam da orada evlenmek istiyorum ve o sırada telefon çalıyor bazen ben kahve hazırlarken ve bu yazı yazdığım parmaklar sanki tuşlara basarken eriyecekmiş gibi hissederken ben bunları düşünüyorum bazen ben de istemiyorum bende kabullenmiyorum ama üzgünüm ki bu ülkede adalet var ben diyorum ki ben istemiyorum sen kim oluyorsun da kin kusuyorsun benim parmaklarıma diyorum bazen kahve hazırlarken ya da ıhlamur kaynatırken soğuk duşlar alırken bunları düşünüyorum ve ardından mültecileri bile siktir ediyorum bazen korkuyorum yalnız kalmaktan ve soğuk duşun tenimi germesinden ama bazen bilirsin sen biliyorsun ya ne zaman işte o zaman seninde bildiğini başkası bilmezken aptal mısın diyorum evet aptalsın diyorsun ya ben ona bile kızamıyorum bazen ne olacak diyorum dünyayı ben mi kurtaracaktım aptal olmasam belki şimdi kurtaramam diyorum ama satın alırım diyorum başlıyorum paralarımı saymaya ki o zaman kapı çalıyor elektrik faturası dünyayı satın alacak paramı oraya veriyorum bu nedenle dünyayı satın alamıyorum ve kızıyorum kim kullandı bu elektriği diyorum ama ne yazık ki bu ülkede elektrik var ve direkleri de tabii ama çilekler yanlış ellerde çürüyecek diye üzülmüyorum da değil gerçi bu beni ilgilendirmez ki neden takılıyorsam aptal hükumetler düşünsün diyorum ona kadar sayıyorum içimden ona varıyorum fakat onu bulamıyorum onun olması gerektiği yerde ben varım peki o nerede diyorum ve gözlerimi kırpmadan yapıyorum bunları çünkü unutmaktan korkuyorum hepsini gerçi sonra unutuyorum kırmızının hangi tonu olduğunu ki bazen turuncuyla da karıştırıyorum ama hiç sarı olmuyor gökyüzü çünkü bütün sarıları güneş toplamış gökyüzü siki tutmuş o yüzden anlarsın ki bende birilerinin elinden tuttum birilerinin ellerini ısıtırken birilerinin ellerini bıraktım fakat birilerinin elleri olurken birine el oldum hemde el eleyken sonra siki tuttum ama hiç kimsenin önünde ağlamadım-ki bu bence bir başarı dostum- .

12 Ocak 2014 Pazar


Her şeyden önce,
merhaba..
 Bu sefer aptal saptal "aiiiyyyy buraları çoq özlemiştm de bi post atiym da çkiyim yhaaa" yapmayacağım.
Ciddi ciddi oturup yazmak istiyorum.Çünkü gerçekten bir şeyler paylaşmaya ihtiyacım var. Yazmaya.
Hayatımda son 2 - 3 yıldır gerçekten köklü değişiklikler oldu. Üniversiteyi kazandım, yeni bir hayata farklı bir ilde -ve farklı kişiliklerde belkide- başladım, ömrüme değişik amaçlar katan insanlar tanıdım - ve çoğu amacımı elimden alan- . Yeni pişmanlıklar -elbette- edindim. Hemde çok derin olanlarından duyduğum -duşlarda ağlamaya götürenlerden- pişmanlıklardı. Ama yakınmanın bir faydası oldu mu diye sorarsanız size hareket çekerim mesela. He birde defalarca hasta olup iyileştim.Ki bu gerçekten sinir bozucu oluyor -her zaman- . Para biriktirdim. Tabi bir cekete yüzlerce lira vermediğim zamanlar. Süt içtim bolca.Fakat boyumun uzadığını sanmıyorum..Hiç kimseyle tam anlamıyla dost olamadım. Hiç bir zaman gerçek bir dostumun yanındaymışımcasına hissedemedim -ki oysa çok yakındık ve sıcaktık ve nemli belkide biraz ıslak ama tazeydik bütün şartlar sağlanmışken- . Şu an ne kadar başarılı bir pozisyondayım bilmiyorum. Bazen düşünüyorum yerimde olmak isteyen bir çok insan varken -ne salaklar onlar- kendi hayatımdan bu kadar yakınmak doğru mu diye -ne salağım ben- . Aslına bakarsanız ben kendim hariç etrafımdaki bütün insanların hayatlarına o kadar pozitif bakıyorum ki -sanırım bu yanlış-
yaparsın edersin biraz daha çabala şuradan şunu yaparsın bunu tutturursun gidersin falan.
ama iş kendime gelince. Yani bilmiyorum her kapı kapanacakmış gibi. Sanki bütün gün evde yatsam her şey çok güzel olacakmış gibi -ki bunu yazarken bile utandım adeta- . Kendime çeki düzen vermeliyim diyorum sadece etrafımdaki insanları seyrediyorum. Sanki bir şey yapmaya kalksam yüzüme bir tokat yiyecekmiş gibi hissediyorum -bazen bu duygu, yüzüne tokat yeme isteği, gerçeğe dönüşmüyor da değil- . Kendime bakıyorum gerçekten korkuyorum. Yani bir şeyleri kaçırmaktan ya da çok geç yaşamaya kalmaktan korkuyorum. Hayatta her şeyimi kaybetmekten korkmuyorum fakat yeniden başlamaktan korkuyorum. Ve bu küçük bir çelişki değil.
Hiç bilmediğim yerlere gidip hiç tanımadığım insanlarla değişik şeyler yapmak istiyorum.
Bunu dile getirince ne kadar absürt durduğunun farkındayım. ama bazen metroda bile tanımadığım bir teyzenin yanına oturunca kafamı omzuna dayamak istiyorum. En son kafamı kimin omzuna saf samimiyetle koydum diye düşünüyorum. Ben. Ben bilmiyorum. Utanıyorum bazen insan içine çıkmaktan. İşte bu yüzden yüzlerce liralık ceketler altına pahalı gözlükler içine saklanıyorum. Ben bunu başka nasıl açıklayabilirdim bilmiyorum.
Okuduğun için teşekkür ederim

12 Eylül 2011 Pazartesi

fuckbuddy.
balık burçlarının aramaması gereken kişi.
ve benim.benim.ben.ben.benim.